Ebu Ubeyde’nin sosyolojisi

Ebu Ubeyde’nin sosyolojisi

Sosyolojinin ne olduğuna dair genel kanaat, Filistin özelinde Gazze’ye yapılan saldırı ve yaşanan katliam sonrası şekil değiştirdi. Sosyal bilimlerin önemli isimlerinden olan Jurgen Habarmas’ın dahi katliamı desteklediği bir dünyada sosyolojinin dönüşüm yaşaması veya ikiye ayrılması da beklenen bir durum olmalıydı. Bu sebepten, sosyolojik analizlerin yıkıma uğramış toplumların feryadından çıkacak yeni bir sese ihtiyacı vardı. Aslında yıllardır bu nida aranıyor veya bekleniyordu. Cevap Ebu Ubeyde’den geldi… Artık gündelik hayat sosyolojimizde Ubeyde karizması diye bir gerçeklik oluştu ve bu gerçeklik yaş grubu yahut sınırı tanımıyor. O; zorlu, karmaşık ve şiddetli bir savaşın ortasında kendisini İsraillilere de tanıttı. Bu durum onu, Arap ve Batı dünyasındaki pek çok destekçisi için bir ilham kaynağına fakat Tel Aviv ve müttefikleri arasında da nefret edilen bir düşmana dönüştürdü. Yeşil kamuflajlı askeri üniforma ve kırmızı kefiye ile El Kassam’ın pozisyonunu sunuyor ve savaştaki gelişmelerden bahsediyordu. Her yaştan birey, kırmızı kefiyeli Ubeyde’nin bir modeli olma çabasına girmiş vaziyetteyken, bu rol modelin dünyanın geneline yayıldığı görüldü. Hayatı hakkında çok fazla bilgi yok sadece ailesinin İsrail tarafından katledildiği ve kendisinin ilk kez 2006 yılında İsrailli asker Gilad Şalit›in yakalandığını duyurduğu zaman ortaya çıktığı biliniyor. Gündelik hayat sosyolojisi bilinmeyenleri merak ettiği için bir anlamda bilinmeyeni de güçlü olabilmenin ön koşulu sayar. Zaten katil İsrail devletinin, Ebu Ubeyde korkusu da buradan geliyor çünkü İsrail Ebu Ubeyde’yi tanımıyor ve kim olduğunu öğrenemiyordu. Ebu Ubeyde her kritik durumun öncesinde veya sonrasında ortaya çıktı ve İsrail sözcüleri karşısında medya savaşını dikkate değer bir profesyonellikle yönetti. Tel Aviv’de resmi rakamlar yayınlanmadan önce ölen veya esir alınan İsraillilerin sayısını açıklayarak onları zor durumda bıraktı. Ubeyde karizmasının kendisini “bilinmezlik” ve “mücahitlik” kavramı üzerinden inşa edişi bir anlamda modern dünyaya meydan okumanın başka bir versiyonuydu. İsrail, bu reklamları daha çok izleyeceğe benziyor çünkü İsrail bütün dünyada kaybediyor ve Filistinliler ona “Ey maskeli adam, ey Ebu el-Kufiye... ey Ebu Ubeyde, azmin güçlü, açıklamaların barut, ey Ebu Ubeyde, ey onların işkencecisi” gibi isimlerle hitap ediyor. Ubeyde karizmasının başka bir güçlü niteliği daha var; Ebu Ubeyde konuşurken herkes susuyor. Konuşmalarına genellikle “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” diyerek başlıyor ve ardından Kuran’dan bir ayet okuyor. Konuşmasını direnişi diri tutmak adına “Bu bir zafer ya da şehadet cihadıdır” diyerek, tamamlıyor. Üslubu, giyimi, askeri üniforması ve sıvadığı kollarıyla Ebu Ubeyde’nin bugün pek çok Filistinli için olduğu kadar Filistin toprakları dışındaki destekçileri için de bir sembol haline geldiği açıkça görülüyor. Ortaya çıkan hayranlık veya saygı, Ubeyde’nin sözlerinin ne kadar değerli olduğunun altını çiziyor. Mesela Arap devletleri ile alakalı söyledikleri siyasileri değil halkı harekete geçiriyor, boykot çağrısı karşılıksız kalmıyor veya Ubeyde posterleri her bir köşeye asılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir toplumsal hareket hiçbir zaman olmadı. Belki de 68 kuşağı öğrencileri bugün olsaydı, Avrupa cayır cayır yanıyordu. Ubeyde’nin karizması artık bir gölge gibi İsrail’in üstünde dolanıyor ve belki de Marx’ın ifadesinde geçtiği gibi; nasıl ki komünizm hayaleti Avrupa’yı titretiyorsa Ubeyde’nin gölgesi de İsrail’i o kadar rahatsız edecektir… Sadece sosyolojik analiz değil belki de Ubeyde için yeni bir ahlak felsefesi de inşa etmek gerekiyor. Çünkü Ubeyde öncülüğündeki Kassam Tugayları, dünyaya savaş ahlakını, cihadı anlatıyor ve uyguluyor. Katil İsrail, esirlerine dahi insanlık dışı bir zulmü reva görürken Kassam tugaylarından ayrılan esirlerin “el sallaması veya tokalaşması” dünyaya unutulan bir ahlakı öğretiyor. Aklımıza gelen Kant veya Bergson gibi isimlerin bu dönemde yaşadığını düşünmeyi istiyorum aniden çünkü onların Ubeyde ahlakını görmezden geleceklerine ihtimal vermiyorum. Aslında dikkat edilmesi gereken ana başlık, batı halkının batıya ahlakı yeniden öğretme çabasıdır. Gazzeli Ubeyde’nin ortaya koyduğu evrensel ahlak ilkeleri, batı halkı tarafından da kabul görüyor. Zaten batılı yöneticiler, bu sebepten çaresizlik içinde çırpınıyor. “Berren, Bahren ve Cevven” söylemi, büyük anlatıların bittiği postmodern sistemde yeniden karşılık buluyor, slogan küreselleşiyor ve halk tarafından özümseniyor. Arap devletleri için ifade edilen “Gazze’ye su bile getiremiyorsunuz” benzetmesinin İslam tarihindeki yeri bir kez daha vurgulandı ve “Arap kadınları kadar olmadınız” kinayesi Arap yöneticilerin üzerine yapıştı. Tüm bunların dışında yine Ubeyde’nin, cehennem melekleri olan Zebanilere dair “Onlar da sağırdır sizi duymayacak” metaforu ilahi tehdit olarak dinler tarihindeki yerini aldı. Sosyal medya üzerinden yayılan videolarda dikkat çeken bir diğer görüntü ise spor salonunda, evlerde veya kafelerde ekran başına toplanan kalabalığın Ubeyde’yi sessizce izlemeleriydi. Ama Ubeyde geri durmuyor ve İslam felsefesinin en önemli yapıtaşına işaret ediyordu; “Gazze’de ölenler için üzülmeyin, onlar şehit oldular. Siz kendi halinize üzülün” ve “Topraklarımızı işgal edenlerin hesabını biz soracağız. İşgale sessiz kalanların hesabını ise Allah soracak” sözleri ile bir yandan şehadet sevincini göğüslüyor bir yandan da sorulacak hesabın ötesini Allah’a bırakıyordu. Son tehdit hepimiz içindi aslında ve “Hesabımızı Allah görecek” diyordu. Ubeyde’nin ilahi tehditleri kendisine ait değildi. O, gücünü Allah’ın ayetlerinden alıyordu. Bir maskeli mücahit, tüm maskeleri düşürdü ve sahte kahramanların sırtını mindere serdi. Öyle görünüyor ki karizmanın sosyolojisi yeni fetih ve zaferlerle adını duyurmaya devam edecek. Dualarımız onlarla… Eğer son zamanlarda çoğu aktör tarafından önerildiği gibi barışçıl bir siyasi çözüm gerçekten arzu ediliyorsa, bu sadece Hamas ve İsrail arasındaki müzakerelerin başarıyla sonuçlanmasına değil, aynı zamanda El-Fetih ve Hamas arasında kurulacak ittifaka da bağlıdır. Bu iki aşamalı takvim bölgenin güvenliği ve kalıcı çözüm için hayati önem taşıyor. Naziler’in yöntem ve soykırım planını izleyen İsrail, yaptığı eylemleri normalleştirerek meşru müdafaa olarak dünyaya sunmakta ve böylece kötülüğün sıradanlığını kendi haklılığı olarak anlatmaktadır. İsrail ancak kendini ve hukuki ortaklığı bulunan devletlerin yöneticilerini kandırabilir ve aldatabilir. Peki ya insanlık? İnsanlık bu soykırımın cezasını kesmeyecek mi?

İletişim

iletisim@erkanhaberajansi.com

Sosyal Medya

2024 - © - erkanhaberajansi.com